Kendimi Seviyorum...Mu?
Kendimi Seviyorum...Mu?
“Kendini seviyor musun?” diye sorsam sana, cevabın ne olurdu? Tabiki de evet Seçil, bu ne biçim bir soru demeden önce lütfen elini kalbinin üzerine götür ve bu soruyu bir kaç derin nefes alıp verdikten sonra cevapla.
Kendimizi seviyor gibi yapmak ile kendimizi gerçekten sevmek arasında o kadar büyük bir fark var ki…Ve biz bu farkın farkındalığından bir o kadar uzağız ki…
Hayatımızda işler yolunda gitmediği zaman ilk başta kendimize kızmakta üstümüze yok. Hele bir de iş yaşamımızda, özel hayatımızda, arkadaşlık ilişkilerimizde çuvalladıysak kendimize karşı daha da acımasız olabiliyoruz. Kendimize ettiğimiz hakaretler arka arkaya geliyor. Ne aptallığımız kalıyor, ne salaklığımız ne de beceriksizliğimiz…Bir kaç kilo aldığımız zaman ayna karşısına geçip göbeğimize kalçamıza bakıp bu sefer de başka bir ruh haline bürünüp kendimizi yine sevmiyoruz. Göbeğimizi sıkıyoruz, kalçamızı sıkıyoruz kusur bulmak için uğraşıyoruz. Hele bir de yüzümüzde sivilce çıktıysa belki o akşam ki arkadaşlarımızla olan randevumuzu bile iptal etme noktasına kadar bile gelebiliyoruz. Kırışıklıklarımızı anında fark eden şahin gibi bir keskin bir görüşe sahip olmamıza ne demeli peki? Ayak parmaklarına o gün oje sürmediği için açık ayakkabı giymek istemeyen, ayaklarını estetik bulmadığı için hiç açık ayakkabı giymeyen sırf bu yüzden yaz aylarından nefret edenler yok mu hiç aramızda?
Saçlarımızda beyazlarımızı fark ettiğimiz zaman bütün gün yas ilan ettiğimiz anlarımız…Reddedilen bir ilişki sonrasında kendimizi başka kadınlar/erkelerle kıyasladığımız ve genelde de bu kıyaslama sonunda hep eksiyi kendi hanemize kaydettiğimiz zamanlar…Ya da suçu hep kendimizde bulduğumuz, bu nedenle elimizle bile başımıza vurduğumuz, kızgınlığımızı yarı fiziksel şiddetle kendimize gösterdiğimiz zamanlar… İş hayatında verdiğimiz yanlış karar sonucunda yetiştiremediğimiz veya sonuçlandıramadığımız proje için kendimizi günlerce aç ve uykusuz bırakarak cezalandırdığımız zamanlar…
Bu örnekler istenildikten sonra uzar gider…Tanıdık geldi mi içlerinden bazıları sana?
Peki sabah uyandığında yüzünü yıkamak için ayna karşısına geçtiğinde kendine “Günaydın Tatlım!” dedin mi? “Seni Çok Seviyorum” diyerek kendine sarıldın mı hiç? Bir işi başardığında , bir projeyi başarılı bir şekilde sonuçlandırdığında “Aferin kızım/oğlum gurur duyuyorum seninle” diyip omuzunu kendi elinle sıvazladın mı? Elinin dokunduğu , ayaklarının bastığı, gözlerinin gördüğü, burnunun kokladığı, kulaklarının duyduğu her anın kıymetini bilerek her gün şükrediyor musun yaşamına? “O” kişi seni terk etmiş olsa bile yanında seni gerçekten sen olduğun için seven ve değer veren insanların varlığını yüreğinde hissederek devam ediyor musun hayatına? Hatalar yapsanda bu hayatta hiçbir şeyin mükemmel olmayacağını bilerek hatandan ders alıp yoluna devam etmeyi kendine bağırıp kendine küsmekten daha anlamlı bulabiliyor musun? İstedikten sonra aldığın kilolarını verebileceğinin farkında olarak kendine küsmek yerine kendinle işbirliği yaparak ve kendine şefkat göstererek işlerin ne kadar da kolay olabileceğinin farkında mısın?
Hani derler ya “Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez”… Bu atasözünü sadece çevremizdeki iletişim halinde olduğumuz insanlar için düşünmemek gerekir. Bir insan önce kendisi ile iletişim halindedir. Kendine söylediğin her olumsuz kelime, kendine karşı yaptığın her olumsuz davranış senin yüreğinde de iz bırakır. Sonucunda da iyileşemeyen yaralar, gelişemeyen ruhlar, kendisi ile barışamayan insanlar olarak hayatın akışında bir oraya bir buraya savrulur gideriz. Tekrar soruyorum “Kendini Seviyor musun?” eğer şimdi bu sorunun cevabı gerçek bir evet yapmak istiyorsan bu günden başla ve ayna karşına geç ve gözlerinin içine bakarak “Seni Seviyorum” de gülümseyerek… Kendine kızıp, kendini azarlamak bu kadar kolayken, kendine iltifat edip, kendini sevmek de bu kadar kolay olmalı… İlk başta komik gelse bile, yüreğinin bu na ne kadar ihtiyacı olduğunu anlayacaksın…